RUHSAL YAŞAMIN TOPLUMSAL ÖZELLİĞİ
İnsanı Anlama Sanatı — Alfred Adler — III
Bu çalışma artık yaşları 20 li yaşlarının ortalarına doğru ilerlemiş, üniversiteden mezun olmuş ve hayatında HİÇ KİTAP OKUMAMIŞ!!! bir gençler grubu dikkate alınarak yazılmıştır.
Hiç okumamış derken abartmıyorum. Lise, üniversite ders kitapları haricinde hiçbir roman, hikaye ve makale okumamış gençler ile bir gülüşme ve eğlence içinde… Gizli değil ve sır da değil. Onlar durumlarını biliyor, ben biliyorum, onlar benim de bildiğimi biliyorlar. Başkaları da biliyor. Herkes her şeyi biliyor. Böyle bir bilinirlik ortamının konusu oldu bu yazı ve içindekiler.
Yazı şu temeller üzerine kurgulanmıştır:
- Dilin gereği
- Güven ortamı ve dil arasındaki ilişki
- Mantıksal düşünme ve dil arasındaki ilişki
- Uygarlık ve dil arasındaki ilişki
- Toplumsallık, dayanışma ve dil arasındaki ilişki
İndex
I. BÖLÜM: GENEL BİLGİ
- 1. İnsan Ruhu
- 2. RUHSAL YAŞAMIN TOPLUMSAL ÖZELLİĞİ (Bu dosyanın konusu)
Sonraki yazının konusu: “3. ÇOCUK ve TOPLUM”
Bu konuyu şu başlıklar altında konuştum:
- Hayret ve Neşeli bir Şaşkınlığım
- RUHSAL YAŞAMIN TOPLUMSAL ÖZELLİĞİ
- Dosya konuları
- Alıntılar
Hayret ve Neşeli bir Şaşkınlığım
Bir konu hakkındaki “hayret” ve “neşeli bir şaşkınlığımı” sizinle paylaşmama lütfen izin verin.
Dijital ortamda ufak bir kitap arşivim oluştu. Oradaki kitapları ele alıyor ve sırasıyla okumaya çalışıyorum. Araya bazen kağıt baskısı olan kitaplar elime geçiyor. Kimi zaman, hatta çoğu kere arkadaşlarım, dostlarım, kitap okumayı sevdiğimi bildikleri için gelirken kendi kütüphanelerinden bir kitabı çekip bana getiriyorlar, bazen de özellikle beğeneceğimi düşünerek satın alıp hediye olarak getiriyorlar.
Ben de bunları bir yerde sıraya koyuyor ve okumaya çalışıyorum.
Alfred Adlerin bu “İnsanı Tanıma Sanatı” isimli kitabını okumaya başladığımda araya Damla Tantekin Hanımefendi’nin önerdiği “Gizli Başyapıt” isimli kitabı girdi. Okudum ve üzerinde dün bir değerlendirme yazısı hazırlayıp bugün paylaştım.
Kitabın içeriği ile bu içeriğin nasıl servis edildiği konusunu düşündüm. Ne söyleyebilirim bunun hakkında? Aklıma gelen tek bir konu var: Müthiş bir “dil kullanım örneği”, “ifade özgürlük ve sanatı”, sanki bir “olimpik ifade yarışmasının gelmiş geçmiş en başarılı numunesi”… Not ediyorum bunu…
Alfred Adlerin halen okuduğum bu kitabı… İnsanı Tanıma Sanatı… Arşivimden alıp okumaya başlarken konusu hakkında en ufak bir bilgim yoktu. Adlerin adını duymuştum, ama pek tanımıyordum. Peki ne söyleyebilirim bu kitabın konusu hakkında: “Dilin insan hayatındaki yeri ve önemi”.. Not ediyorum bunu…
Şu anda, bugünlerde hayatımı en çok meşgul eden önemli bir konu, Damla Ömür Tantekin’in dil ve dilin kullanım teknikleri konusu. Daha önce yazdığı ve paylaştığı yazıları tekrar servis ediyor… Okuyorum. Gizli Başyapıt isimli eseri öneriyor. Okuyorum. Not ediyorum bunu…
Birlikte çalıştığımız bir grup bir öneri ile geliyor ve diyorlar ki BİR KONUDA bir çalışma başlatmak istiyoruz. İçeriği var olan mevcut o konuya ait yapılardan oldukça farklı bir çalışma başlatmak istiyoruz. Tamam. Dosyalarını hazırlamaya başlıyoruz. Onlar hazırlıyorlar. Bana gönderiyorlar. İnceliyorum. Düşüncelerimi yazıp gönderiyorum. Yetmiyor. Görüşmek gerekiyor. Zoom görüşmeleri yapıyoruz. Peki ne ile uğraşıyoruz? Diyeceksiniz ki tabii ki dosyanın içeriği ile. Elbette dosyanın içeriği ile. Ama bir durum var. 100 birim olan vaktimiz en az 90'ınını daha önceden onların hazırlamış oldukları çalışmaların metinlerinin satır satır incelenmesi ve ifade tekniklerinin değiştirilmesi. Bu anlam, bu mana, şu şekil yerine bu şekil ifade edilse… Bu paragraf yerine, ifade ettiği manayı ifade edecek tek cümle olsa bu ne olabilir? Damla Hanım en çok üzerinde durduğu konulardan birisi: Sadeleştirme… McKinsey’in en çok kullandığı bir strateji ve yaklaşım: Asansör testi… Not ediyorum bunu da…
Hayret ve neşeli şaşkınlığımı söyleyeyim size. Not ediyorum dediğim konulara bakar mısınız?
Bir not ediyorum daha. Son not : “İnsanı Tanıma Sanatı” isimli kitabın bugün okuduğum bölümü ne anlatıyor: “Dilin gereği, Güven ortamı ve dil arasındaki ilişki, Mantıksal düşünme ve dil arasındaki ilişki, Uygarlık ve dil arasındaki ilişki, Toplumsallık, dayanışma ve dil arasındaki ilişki”
Ne diyebilirim ki?
Ben halen bu çalışmaları yapmakta olduğum stajyer arkadaşlara sesleniyorum: Siz bir şey yapmaya niyet ettiniz. Bu niyetiniz takdir gördü ve siz “yardım ediliyorsunuz”.
Bu yardımlar ummadığınız yerlerden geliyor. Fransa’dan, 2 yüzyıl öncesinden, geçen yüzyıldan, bu günlerde sizi hiç de tanımayan insanlardan…
Ne diyeceksiniz? Avrupa’da bunu birisine sorsam herhalde “Karma” diyecekti. Siz? “Kader” mi diyeceksiniz.
Deyin, ne size ne de o Avrupalıya kızmam. Ama ben başka bir şey diyeceğim:
Dünya’ya hoş geldiniz. Bu işte sizin dünyanız. Hangi işi yapıyor olursanız olun, eğer siz “hakka” ve “hukuka” uygun yaşıyorsanız “tembellik” etmeyip çalışıyorsanız, siz o konuda “kendisine yardım edilenlerden” olursunuz. Ve işte bunun en büyük ispatı ise size şu anlattıklarım… Not alıyorum dediğim konular. Dünya size çalışıyor… Bu ancak sizin adınıza tebrik ve takdir edilecek bir konudur.
Sakın şımarıklığa kapılıp bu güzel gelişmeyi sonlandırmayasınız. Alçak gönüllü olun. Ve size yapılanı, sırası geldiğinde siz de bir başkasına yapmaya bakın. Gözünüzü dört açın. O sıra gelir de görmezseniz,9 o zaman belki bu size gelen yardımlar artık gelmez olur…
Ben şimdi bu takdir hislerimi de ifade ettikten sonra asıl konuma döneyim… Siz de dikkatlice dinleyin. Sizin için yazılıyor. Hiç planlamadan. Kurgulamadan. Bir kelebek etkisi belki hüküm sürüyor…
RUHSAL YAŞAMIN TOPLUMSAL ÖZELLİĞİ
Outlining
- Dilin gereği
- Güven ortamı ve dil arasındaki ilişki
- Mantıksal düşünme ve dil arasındaki ilişki
- Uygarlık ve dil arasındaki ilişki
- Toplumsallık, dayanışma ve dil arasındaki ilişki
Aşağıda bu konuyu okurken aldığım notları göreceksiniz. Paragraflar halinde alıntılar yaptım.
Sonra onları maddeler halinde liste şeklinde yazdım.
Sonra aralarından “topic sentence” olanlarını aldım ayrı bir liste yaptım. Sonra o topic sentence olanları “outlining” formatına çevirdim ve karşıma şu yukarıdaki 5 konu çıktı.
Size anlatacağım konular bunlar.
Dil konusunu bir iki açıdan ele alalım:
- Dilin nerede ne zaman var olabileceği, işe yarayabileceği.
- Dilin var olmasının ortaya koyacağı sonuçlar, doğuracağı zihinsel menfaatler.
- Dilin varlığının ortaya koyacağı sağlayacağı gözle görülebilir toplumsal menfaatler.
Eğer siz insanlarla diyalog halinde yaşıyorsanız dil size lazım. Ama sizin böyle bir gerekliliğiniz yoksa!, ihtiyaç tanımlarınızda böyle bir kavram yoksa! anne baba, dede, büyük anne çerçevesi sizin için tek diyalog konusu ise.. Dil size lazım değil. Üç beş kelime biliyor olmanız size bu diyaloğu sağlayacaktır. Hatta sizin hayatınızda bazen bunlara da ihtiyaç olmayabilir. Onlar sizin etrafınızda olmuş olsalar bile siz, şayet bilgisayarınıza gömülmüş ve orada bir oyun veya sosyal medya tuzağının içine düşmüşseniz… Dilin sizin için hiç bir anlamı yok. İhtiyaç da yok. Çünkü orada ya konuşma diye bir şey yok ya da sadece emojik bir ifade tarzı var.
Ama Adler bunu çok güzel ifade etmiş: “Siz insansanız, dile ihtiyacınız var. Hem de zengin bir dile. Diyaloğu başarılı kılacak bir zenginliğe”…
“Dile ihtiyacım yok mu diyorsunuz?” Adlere göre bu durumda sizin bir kontrol yapmanız gerekiyor. Çünkü dil insanlar için vardır. Çünkü bir arada yaşayanlar sadece insanlardır. Ve sadece onların diyalog ihtiyaçları vardır.
Sizin yok mu? Kelime hazinenizin zenginliğinin gereğini görmüyor musunuz? Durum değerlendirmesi yapın ve kendinizin ne olduğunuzu tanımlamaya çalışın.
Çalışın çünkü sizin ne olduğunuz ile neyi yaptığınız ve yapmak istedikleriniz farklı olacak olursa bu sizde ruhsal kırılmalar oluşturacaktır. Psikolojik rahatsızlıklar yaşarsınız.
Dilin var olmasının sonuçlarını konuşabiliriz:
Adler diyor ki “mantıklı düşünebilmek ancak dili iyi kullanabiliyor olmakla mümkündür”. Ne demek bu? Demek ki dili olması gerektiği gibi kullanamayanlar, mantıklı düşünemezler.
Ya da insan sahip olduğu dilin kalitesi kadar mantıklı düşünebilir.
Şimdi bir sorgulama yapma zamanı… Dili ne kadar başarılı kullanabiliyorsunuz? Ne kadar zengin bir dil kültürüne sahipsiniz?
Yaşadığınız hayatın size sağladığı imkan kadar.
Yani okuduğunuz kitaplar kadar ya da mutfak-lavoba-yatak üçgeninde yaşıyorsanız, o üçgenin size sağladığı imkan kadar.
Projeler yapmaya kalkıyorsunuz. Peki bu projeleri hayata geçirebilmek için gerekli olan matıksal kurgulama kapasitesine sahip misiniz? Evet mi? Nereden biliyorsunuz? Hiç kitap okumadınız mı? Halen okumuyor musunuz? O halde siz nasıl dili kaliteli kullanabiliyor olursunuz ki? Kullandığınız bu dilin bu kalitesizliği içerisinde siz nasıl mantıklı bir şeyler ortaya koyabilirsiniz ki? Mantığın olmadığı ve çalışmadığı yerde siz hangi projeyi hayata geçirebilirsiniz ki?
Mantıklı düşünemiyor olmanızın sonuçları olur. Hangi alanda olursanız sonuçları da o alan ilgili olur (1).
Bazen sizin önünüze koyduğum yazıları, konuları, yaklaşımları, siz bunlar bizim proje ile uğraşmamızı yavaşlatıyor diye şikayet ediyorsunuz. Bir türlü ilerleyemiyoruz diyorsunuz…
Peki ya ben zaten bilerek sizi önünüze bu yazıları, dosyaları, kitapları koyuyorsam? Ya ben sizin hayatınızda hiç kitap okumadığınızı, bakın “hiç” diyorum, ve bir daha söylüyorum “hiç” okumadığınızı bildiğim için, ama sizi gözden çıkarmak istemediğim için ve projelerinizin başarıya ulaşması için yazdıklarımı size proje için okunması gereken bir argüman olarak koyuyorsam? Ya bunları okumanız sayesinde ben sizin “artık” mantıklı düşünebiliyor olmanızı sağlamaya çalışıyorsam?
Hayatında hiç bir kitabı okumamış insanlardan kurulu bir ekipseniz ki sizin bu halinizde siz yalnız da değilsiniz, çünkü hemen hemen sizin neslinizin tümü böyleyken… Ben burada acaba onlar için okumalarını sağlayacak neler yazabilirim diye düşünüyor ve kendi yazabiliyor olmamı da sağlamak için sizin yerinize habire kitaplar, kitaplar okuyup duruyorsam…
Bu anlattıklarım size ne ifade eder?
Bana şunu ifade ediyor:
Siz, diğerlerinden farklı olarak, kendinizin artık bir şeyler yapmanız gerektiğine inandınız, kabul ettiniz bunu. Dili hiç bir şekilde mantıklı kullanabilecek herhangi bir argümana sahip olmadığınız halde, sırf sizi sevenlerin size önerilerini geri çevirmemek adına kabul ettiniz bu çalışmaları yapmayı…
Siz artık kendilerine yardım edilenlerden oldunuz…
Bu yazı da siz sevgili stajyerlerimiz için yazılmış hazırlanmış bir yardım ve destek yazısıdır.
Public paylaşıyorum. Sizden başka okumak isteyenlerin de olabileceğini düşünüyorum.
Ama bilin ki ben Adleri sadece sizi düşünerek okumaya başladım. Kendimin de ihtiyaçları var. Ama bu okumalar gerçekten öncelikli olarak sizin ihtiyaçlarınız için.
En büyük ihtiyacınız ise DİL konusu ve size yardım ediliyor. Karşınıza yüzyılları kapsayan bir zaman dilimi ve kıtaları kapsayan bir mekan içinde yardım ediliyor…
Yapmanız gereken OKUMAK.
Ancak bu şekilde MANTIKLI düşünebilir ve bu projelerinizi HAYATA GEÇİREBİLİRSİNİZ…
Söylediklerimi hiç bir zaman unutmayın… Hep aklınızda tutun… Sakın sakın kendinizi mantıklı düşünebilenler sırasına koymayın… Yanılır hata yaparsınız. Ama koymaya çalışın. OKUYUN… OKUYARAK sonra da okuduğunuzu YORUMLAYARAK bunu başarabilirsiniz…
Dosya Konuları —( Topic Sentences)
- Tamamen tek başına yaşayan bir canlı için dilin hiç gereği yoktur.
- Öyle görülüyor ki, ancak insanlar arası ilişkinin güven altına alındığı durumlarda söz konusu dil bağı oluşturularak insan varlığının sürdürülmesi sağlanır.
- Mantıksal düşünme, ancak bir dilin varlığıyla mümkündür.
- Akıl, mantık, etik ve estetik gibi kavramların ancak insanların toplu yaşamından kaynaklanabileceği, ayrıca bunların bireyler arasında uygarlığın yıkılıp gitmesini önleyecek bağları oluşturduğu sonucuna varmaktayız.
- Aklı başında hiç kimse toplumsallık duygusuna sırt çevirerek, onun yeterince etkinliğinden uzak kalarak büyüyüp gelişemez.
- Herkes bir işi başkalarıyla dayanışma içerisinde yapmak, başkalarıyla bir dayanışma içerisinde yaşamak zorundadır.
Alıntılar
Toplu Yaşam Zorunluluğu
İnsanın toplu yaşamından kaynaklanan zorunluluklar, aslında hava koşullarından kaynaklanan zorunluluklar gibi (örneğin soğuktan korunma, evler yapıp başını sokma) doğal bir nitelik taşır.
- İnsanın ancak olumlu koşullarda varlığını sürdürebileceğinin anlaşılmayacak yanı yoktur.
- İşte bu ortamı da kendisine toplu yaşam biçimi sağlamıştır; böyle bir yaşam biçimi bir zorunluluk olarak insanın karşısına çıkmış, böylece tek kişinin başaramayacağı ödevlerin bir iş bölümüne başvurularak üstesinden gelinebilmesi mümkün olmuştur.
- Ancak iş bölümüdür ki, insanın saldırı ve savunma silahlarına, kısaca yaşam kavgasında ayakta kalabilmek için gereksindiği ve bizim, uygarlık adı altında topladığımız tüm nesnelere sahip olmasını sağlamıştır.
- Tüm ruhsal yetenekler, toplumsal yaşamın damgasını içeren bir temel üzerinde gelişip ortaya çıkmış, insandaki her düşüncenin ister istemez toplumun beklentisine yanıt verecek bir nitelik taşıması gerekmiştir.
Güvenlik ve Uyum
Toplumsal yaşamın bir başka ürününü de, dilde, insanın bütün öteki canlılara karşı üstün özelliğini oluşturan bu mucizevi eserde buluruz. Dil gibi bir olguyu genel geçerlilik kavramından yoksun tasarlayamayız, bu da onun toplumsal yaşamdan kaynaklandığını gösterir.
- Tamamen tek başına yaşayan bir canlı için dilin hiç gereği yoktur. İnsanların bir arada yaşamaları durumunda gereklilik kazanır dil, toplu yaşamanın ürünüdür ve toplu yaşamayı sürdürenleri birbirine perçinleyen bir bağdır.
- Dille toplumsal yaşam arasında böyle bir ilişkinin varlığını ortaya koyan güçlü kanıt, başkalarıyla bir arada yaşamaları engellenmiş ya da önlenmiş veya böyle bir yaşam biçimine yanaşmayan kimselerin dil ve dilsel yeteneklerinin hemen hemen her zaman birtakım kusur ve eksikleri içermesidir.
- Öyle görülüyor ki, ancak insanlar arası ilişkinin güven altına alındığı durumlarda söz konusu dil bağı oluşturularak insan varlığının sürdürülmesi sağlanır.
- Dil, ruhsal yaşamın gelişimi açısından alabildiğine büyük önem taşır.
- Mantıksal düşünme, ancak bir dilin varlığıyla mümkündür; dil, kavramlar oluşturma olanağını sağlar, bu da bizi nesneler arasında ayrımlar yapabilme ve özel mülkiyet kapsamına girmeyip, herkesin malı sayılan kavram ve deyimleri yaratma yeteneğiyle donatır.
- Ayrıca, düşünme ve hissetme yeteneğini anlamamız için yine genel geçerlilik ilkesinden yola koyulmamız zorunludur.
- Beri yandan, güzel şeylerden haz duymamız da, yine güzel’i ve iyi’yi takdir edip duyumsamanın herkesin ortak malı olmasını gerektirir. Böylece akıl, mantık, etik ve estetik gibi kavramların ancak insanların toplu yaşamından kaynaklanabileceği, ayrıca bunların bireyler arasında uygarlığın yıkılıp gitmesini önleyecek bağları oluşturduğu sonucuna varmaktayız.
Toplumsallık Duygusu
İnsan soyunun varlığını sürdürmesini sağlamış olan eğitim, batıl inanç, totem ve tabu, yasa ve kural gibi nesneler her şeyden önce toplum yaşamının gereklerine yanıt verecek bir nitelik taşır.
- İlerideki incelemelerimizin ortaya koyacağı gibi, aklı başında hiç kimse toplumsallık duygusuna sırt çevirerek, onun yeterince etkinliğinden uzak kalarak büyüyüp gelişemez.
Toplum, bir dizi zorunluluğu karşımıza çıkararak, yaşamımızın bütün kural ve biçimlerini, dolayısıyla düşünme yetimizin gelişimini etkiler.
- Yaşamın gerekleri, insanların birbirinden ayrılmasına değil, aralarında bir dayanışmanın doğmasını sağlayan bir iş bölümü’ne yol açmıştır.
- Herkes bir işi başkalarıyla dayanışma içerisinde yapmak, başkalarıyla bir dayanışma içerisinde yaşamak zorundadır.
- Bu da, insanın ruhunda yükümlülük olarak yer alan birtakım büyük ilişkilerden doğmasına neden olur.
Sonraki yazının konusu: “3. ÇOCUK ve TOPLUM”